5 Mart 2014 Çarşamba



Gönlünden Geçeni Görmek...

Hapishanede günlerini sayan iki mahpus birlikte duvara bir delik delerler. Deliği sadece başlarının sığacağı kadar genişlettiklerinde, hadi dışarı bir bakalım derler.
Önce biri başını delikten dışarı çıkarır ve ekşimiş bir yüz ifadesiyle, " Çok kötü ağabeyciğim, çok kötü!" der. " Her taraf çamur, sis... Göz gözü görmüyor." Diğeri şaşırır ve başını dışarı uzatır. Bakar bakar... Ve hayran bir yüz ifadesiyle; "Muhteşem!" der. " Muhteşem bir gökyüzü, ağaçlar, bulutlar, kuşlar çiçekler var..."
Hayatta nereye bakarsanız onu görürsünüz. Gözlerinizi çevireceğiniz yer de kalbinizin rotasının nereye yöneldiğine bağlıdır. Dümeninizi kontrole alarak, umudunuzu kuşanarak, hayallerinizi de peşinize takıp denizlere açılmak için önce sizi engelleyen tüm halatları çözmelisiniz.
Yüreğimiz bakıp da göremediğimiz, görüp de el erdiremediğimiz tüm düğümlere küçük dokunuşlar yapar.
Onları anında çözemez belki ama alternatif çözüm yolları sunarak en doğrusuna karar vermemiz için yol gösterir. hazır cevaplar vermek yerine, unuttuğumuz soruları hatırlatır.
En önemlisi, pırıl pırıl bir gökyüzü ve çamur kaplı bir yeryüzünde gözlerimizi yükseklere çevirme cesaretini göstermemizi ister.
Seçim sizin!
Unutmayın, gönlümüzden geçeni görür, kalbimizin söylediğine inanırız. Sonunda, gördüklerimiz ve inandıklarımız oluruz!

3 Mart 2014 Pazartesi

RUHUNUZ YOLDAŞINIZ OLSUN!

     Afrika'nın balta ve ağaç kesme motorları girmemiş bölgelerinde kayıp bir şehrin izini kovalayan arkeologlar kendilerine yardımcı olmaları için yerlilerle anlaşırlar. Bir gün karşılarına bir şehre dair bir iz çıkar ve aceleyle kamp yaptıkları yerden fırlarlar. Eşyaları taşıyan yerliler ise anlamsız bir biçimde yerlerinde beklemektedirler.
    Geri dönen arkeologlar yerlilere aceleleri olduğunu, çabuk hareket etmeleri gerektiğini söylerler. Yerliler cevap vermez ve sessizce beklemektedirler. Arkeologlar telaş içinde kalmışken niçin beklediklerini sorarlar. Yerlilerden biri cevap verir:
" Ruhlarımız geride kaldı."
    Yaşamın sonu gelmeyen telaşı içinde bedenlerimiz oradan oraya sürüklenirken, ruhumuzu nerede bıraktığımız aklımıza geliyor mu hiç?
    Belki sabahın erken saatlerinde okuduğumuz bir dizede, belki kokladığımız yeni açmış bir çiçekte, belki de yoldan geçerken bakışları bakışlarımızla çarpışan bir sokak çocuğunda...
    Oracıkta ödünç bırakıyoruz ruhumuzu ve ardından teslim oluyoruz renksiz, ıssız bir kalabalığa... işi bitirme, daha fazla parayı cebe indirme derdiyle bu kez ne bir çiçeğe kayıyor gözlerimiz, nede avuç açan bir sokak çocuğuna...
    Belkide hikayedeki yerlilerin bilgeliğiyle, ruhumuz olmadan tek bir adım bile atmamak, ona varmak için geri yürümeyi göze almak gerek.
    Varsın hızla yanımızdan geçsin insanlar; kazanacakları, geride bıraktıkları ruhlarından değerli olmayacaktır, buna emin olun!



EBUL VEFA HZ.'NİN DUASI

YA ALLAH! 

Dünya ve ahirette karşılaşacağım her bir korku için "lailaheillallah"ı, 
Her keder ve üzüntü için "maşa'allah"ı, 
Her bir nimet için "elhamdülillah'ı, 
Hayret verici her şey için "sübhanallah"ı, 
Her bir günah için "estağfirullah"ı, 
Her darlık için "hasbiyallah"ı, 
Her musibet için "inna lillahi ve inna ileyhi raciun"u, 
Her bir kaza ve kader için "tevekkeltü alellah"ı 
Her bir itaat ve isyan hareketi için "la havle vela kuvvete illa billahil aliyyül azim"i, hazırladım. 
Ey Rabbim! Bize arttır da eksiltme; bizi şereflendir de hor ve hakir kılma: bize ver de mahrum bırakma; bizi seç de üzerimize ihtiyar etme. 
Bizden razı oluver, bizden kabul eyle. Ey Kerem sahibi! Ey esirgeyenlerin en merhametlisi! Duamı kabul eyle. 
Hamd alemlerin Rabbı'na mahsustur.